SORU: Bazı yörelerin ahâlisi, kızları mirastan mahrum bırakarak, kızların başlığını da yiyorlar. Bu tip insanların davetlerine icabet etmek ve onlarla teşriki mesai etmek caiz midir?
CEVAP:
CEVAP:
SORU: İslâm dini, kadını himayesine alarak zulümden kurtarıp erkek seviyesine çıkardı. Yalnız kız ve kız kardeşin erkek karşısında mirasta yarı hisse alması kadın ile erkeğin eşitlik dengesini bozmaz mı?
CEVAP: Kız kardeşin mirâsda erkek kardeşin alacağının yarısını alması görünüşte eşitsizlik sanılsa da vaki'de böyle değildir. Çünkü mesela, birisi vefat edip oğlu ile kızına üç milyonluk bir servet bıraksa, dinen oğlan iki milyon, kız bir milyon alacaktır. Yani görünüşe göre kıza verilmesi uygun olan beşyüzbin fazladan olarak erkek kardeşine verilmiş oluyor. Ama İslâm dini. bu beşyüz bin yerine kıza daha büyük bir ikramda bulunuyor. Hayatı boyunca yiyeceği, giyeceği, barınacağı yerin teminini ve bütün ihtiyacını kocasına yüklüyor. Erkek kardeşi ise ağır bir yük altına giriyor, karısının nafakasıyla çocuklarının nafakaları kendisine devrediliyor. Bu takdirde kadın erkekden daha kârlı olmaktadır.SORU: Bazı yörelerin ahâlisi, kızları mirastan mahrum bırakarak, kızların başlığını da yiyorlar. Bu tip insanların davetlerine icabet etmek ve onlarla teşriki mesai etmek caiz midir?
CEVAP: Bu tip insanların ellerinde bulunan servetin bir kısmı helâl olduğu takdirde, ellerindeki malın tümü haramdır denilemez. Dolayısıyla davetlerine icabet edilebilir. Yalnız onlardan tarla ve bu gibi içinde kızların hisseleri bulunan bir şey satın almak kesinlikle haramdır.
SORU: Memleketimizde köylülerimiz kızlarını mirastan mahrum bıraktıkları için bazı babalar kızlarına tamamiyle mahrum kalmamaları için bir tarla veya bağ gibi bir akar vasiyet eder, bu vasiyet caiz midir?
CEVAP: Yüce dinimiz çok kerim olan insanı hurafe ve vahşetten kurtarmak için gelmiştir. İnsan yeryüzünde Allah'ın hâlifesi ve en yüksek varlık olduğu halde câhiliyet devrinde kendini yitirmiş, aşağı derekelere yuvarlanmıştı. Kendisi için yaratılmış olan taş, ağaç ve benzeri şeylerden yaptığı putlara tapıp Allah'ı unutmuştu. Kadın, erkeğin dengi olduğu hâlde erkek onun zayıflığını fırsat bilerek birçok haklarından mahrum bıraktı. Bunlardan biri de miras hakkı idi. Câhiliyette miras ancak erkek ve güçlü olan kimseye hastı. İslâm dini, yaratılış itibariyle zayıf olan kadını himayesine alarak onu erkek seviyesine çıkardı. Erkek varis olduğu gibi kadının da varis olduğunu beyan etti. Bunun için kadını mirastan mahrum bırakmak büyük bir vebal ve gaflettir. Allah'tan korkan kimse bunu yapamaz, varis olduğu için yapılan vasiyet muteber değildir. Hakkı ne ise onu vermek gerekir. Peygamber (sa.) "varis için vasiyet yoktur" buyurmuştur.
SORU: Bir kadının kocası kumar ve hırsızlık gibi gayri meşru yollarla mal kazanıp çocuk ve zevcesinin geçimini sağlıyor. Kadın için böyle meşru olmayan bir kazançtan nafaka almak ve elbise giymek caiz midir?
CEVAP: Meşru olmayan bir yol ile kazanılan mal haram olup kazanan kimsenin büyük bir vebali vardır. Onun için zevcesi helâl bir mal varsa geçimini kendi malından sağlaması icap eder. Bu takdirde haram malı yemesi, kabullenmesi caiz değildir. Fakat helâl bir malı yoksa çaresiz kaldığı için haram olan maldan yemesinde beis yoktur. Yalnız kocası tarafından kendisine verilen nafaka ve elbisenin aynısı haram olursa yani bizzat çalınmış veya gasbedilmiş ise o kadının yemesi hiçbir suretle caiz değildir.
SORU: Birçok kitap, kadının okuma yazmayı öğrenmesinin caiz olmadığını kaydedip Hz. Aişe'den rivayet edilen şu hadisi: "Onları-kadınları- yüksek apartmanlarda oturtmayın ve yazmayı onlara öğretmeyiniz" rivayet ediyorlar. Bu hususta görüşünüz nedir?
CEVAP: İslâm dini, ilim öğrenmeyi erkeğe emrettiği gibi kadına da emretmiştir. İlim öğrenmenin yolu ise okuma ve yazmadır. Okuma ve yazma olmazsa ilim elde edilmez. Tarihte bir çok alim yetiştiği gibi, Aişe al Kurtubiye (vefat 400). Aişe bint Ali (v. 339). Ümmü'l Mesâkin (v. 846) ve Sara al Halebiye (v. 700) gibi nice âlimeler de yetişmiştir. Dolayısıyla, bu hususta nakledilen sözler bir esasa dayanmıyor ve Hz. Aişe (ra.)'ye isnad edilen hadis de zayıftır. Çünkü rivayet silsilesinde. Muhammed bin ibrahim al Sami bulunmaktadır. Bu da yalancı bir râvî'dir. Ayrıca Peygamber (sa.)'in zevcesi Hazret i Hafsa (ra.) okuma yazmayı öğrenmişti. Okuma-yazma kadın için caiz olmasaydı Peygamber (sa.) buna engel olacaktı. Şifâ bint Abdullah (ra.) şöyle diyor: “Hafse'nin yanında iken Peygamber (sa.) içeri girdi ve dedi ki Şuna -Hafse'ye- okuma yazmayı öğrettiğin gibi "Nemi" rukyesini (câhiliyette söylenen birtakım sözlerdir) de öğret" (Ebû Dâvûd).
SORU: Kadının, sadece harp anlamında değil, daha genel olarak İslâm cihadında yeri nedir?
CEVAP: Yukarıdaki açıklamalardan da anlaşıldığı gibi bu hususda erkek ile kadın arasında fark yoktur. Cihadın her çeşidini yapabilir. Peygamber (sa.)'i kâfir ve müşriklere, malınızla, canınızla ve dilinizle mücahade ediniz diye verdiği emir, sadece erkeklere dönük değildir. Ancak harpte, geri hizmetler kadın için daha uygundur. Ama gerekirse silâha sarılıp ön saflarda da bulunması icap eder. Asrı saadette vaki olan çok örneklerden birisini kaydetmek isterim. Nesibe bint Ka'b el Ensariye isminde sahâbî bir kadın, Uhud savaşına katıldı. Önce İslâm askerleri için su taşıyıp yaralıları tedavi etmek için görev almış idi. Bilahare müslümanlar mağlup olup Peygamber'i yalnız bırakınca, kılıcını alıp Peygamber (sa.)'i savunmaya başladı ve bu hususta büyük katkıda bulundu ve kanlar içerisinde düşüp yıkılmcaya kadar devam etti. Bu vefakâr kadın, kan ve yaralar içerisinde iken, kendini değil, Peygamberdi düşünüyor ve Peygamber (sa.) nasıldır bana söyleyiniz, diyordu. Yanındakiler “Peygamber'in durumu iyidir” dediler. “Bana yardım ediniz, kendisine gidip onu göreceğim”. “Peki ama kocan Zeyd ile iki oğlun Habib ve Abdullah'ı sormuyorsun?” “Ben Peygamber'in durumunu öğrenmek istiyorum” dedi. Ve Peygamber (sa.)'e gitti. Peygamber (as) de kendisine şifa için dua edip cihadını tebrik etti.
SORU: Tabiri caiz ise kadının günümüz toplumundaki kontrolsuz durumu, kadın haklan ve hürriyeti olarak değerlendiriyor. Siz bu konuda neler söylemek istersiniz?
CEVAP: İslâm dininde de kadın hürdür. Ama bu hürriyet hudutsuz değildir. Fıtraten zayıf ve kendini savunma yeteneği olmayan kadının her tarafa girip çıkması ve gözü aç ve hain kimseler için yem olmamasına dikkat etmesi gerekir. Bu tip yaşamda olan kadınların durumu, İslâmî ölçülerle ölçülmesi mümkün değildir.
SORU: Bugün çok kullanılan bir terim var. Kadın-erkek eşitliği. Bu konuyu İslâmi bakış açısından nasıl değerlendirebilirsiniz?
CEVAP: İslâm dini, erkek ile kadım eşit tutuyor ve fıtraten zayıf olduğundan, erkekten ziyade ona eğiliyor. Peygamber (sa.) Haccetelveda hutbesinde “İki zayıf olan yetim ve kadın için, Allah’dan korkunuz” buyuruyor. Ancak bir takım hikmetlere istinaden birkaç husus istisna ediliyor: 1. Şahitlik: Bu babta iki kadın, bir erkek mukabilinde kabul ediliyor. Hikmeti de, genellikle kadınlar ev işi ile ve çocuk bakımıyla daha fazla uğraştıklarından başka şeylerle pek alâkadar olmuyor ve bu sebeple meseleleri unutabiliyor. 2. Miras: Bu hususta da baba ve kardeş gibi mirasçılardan kalan mirasta erkeğe iki, kadına da bir hisse veriliyor. Hikmeti de normal olarak her kadın evleniyor. Hayatta muhtaç olduğu her şeyi kendisine değil, kocasına yükleniyor. Böylece kendisi için geçim sıkıntısı söz konusu olmuyor. Demek, bir cihetten kendisi için kısıntı yapılmış ise de başka bir cihetten telâfi edilmiştir. 3. Devlet Başkanlığı:
SORU: Kadın, erkeğin çalıştığı her alanda, her işte çalışabilir mi, İslâm bu konuda bir sınır çiziyor mu?
CEVAP: İslâm'a göre kadın, devlet başkanlığı gibi bir çok nazik görevlerin dışında her alanda çalışabilir. İslâm dini bunun için sınır getirmemiştir. Yalnız İslâm'ın getirdiği bir takım prensip ve ahlâk kavramları vardır, bunları bilip göz önünde bulundurmak ve onun ışığı altında bu işi değerlendirmek gerekir. Zaman elverişli olmadığı için onlardan söz etmeyeceğiz. Ama İslâm'a göre devlet başkanlığı gibi çok nazik görevleri yüklenemez. Peygamber (sa.) bununla ilgili şöyle buyurur: “Başına bir kadını emir olarak tayin eden topluluk, felah bulamaz.” Bunun için fıkıh kitaplarımız, hilâfetin şartlarından biri olarak hâlifenin erkek olmasıdır diye kaydediyorlar.
SORU: İslâm dini, kadına aile ve toplum içinde nasıl bir yer tayin etmiştir? Erkeğin yanında yeri nedir? Kur'ân ve Hadisler ışığında bize genel bir değerlendirme yapabilir misiniz?
CEVAP: İslâm Dini, aile ve toplum içinde kadına iyi yer veriyor. İnsanlık yönünden erkek ile kadın arasında fark gözetmiyor, erkeğe verdiği önemi kadına da veriyor. Bu hususta Kur"an-ı Kerîm şöyle buyuruyor: "Ey insanlar, sizleri bir tek nefisten yaratan Rabbinizden sakınınız". Diğer bir ayette de şöyle buyuruyor "Şüphesiz ben içinizden gerek erkek, gerek kadın, bir hayır işlediğini boşa çıkarmam de onu hep birbirinizdensiniz". Peygamber (sa.) de şöyle buyuruyor Kadınlar erkeklerin denkleridir. Kız çocuğuna eş ve analık özellikleri açısından büyük bir değer verip ikramda bulunuyor. Peygamber (sa.) kız çocuğu olarak kadının gördüğü ikramla ilgili şöyle buyuruyor: "Herhangi bir kimsenin bir kız çocuğu olsa, o da onu güzelce öğretip eğitse kendisi için cehenneme karşı siper olacaktır". Cenabı Allah, eş olarak kadına yapılan ikramlarla ilgili şöyle buyuruyor Yine onun ayetlerindendir ki sizin için kendileriyle huzur bulaşınız diye cinsinizden eşler yaratmıştır. Peygamber (sa.) de şöyle buyuruyor: "Dünyada faydalanılan şeylerin en iyisi, saliha bir eştir. Kendisine baktığında onu sevindirir, gıyabında da mal ve namusunu korur". Cenabı Allah, ana olarak kadına yapılan ikramla ilgili olarak şöyle buyuruyor "Biz insana ana ve babasına iyilik etmesini tavsiye ettik; anası onu zahmetle taşıdı ve zahmetle doğurdu" . Bununla ilgili olarak Hadiste de şu varid olmuştur: Bir gün birisi Peygamber (sa.)'e gelip dedi ki “Herkesten ziyade kim benim sohbetimi hak eder. Peygamber (sa.) “ Anan.” “Sonra kim?” “ Anan.” “Sonra kim?” “Anan.” “Sonra kim?” “Baban” dedi. Görüldüğü gibi Peygamber (sa.) babayı bir defa söylerken anayı üç defa söz konusu ediyor.
SORU: İslâm, kadına hangi aslî görevleri yüklüyor. Bunların fert ve toplum açısından önemini nasıl açıklayabilirsiniz?
CEVAP: İslâm, kadına aslî görevi ibadetten sonra, Allah'a kulluk yapacak, toplum ve cemiyete yararlı olacak insanları yetiştirmek ve insan neslini koruma görevlerini veriyor. İnsan yetiştirmekten daha şerefli bir görev de olamaz. Allah kadının fıtratını buna uygun olarak yaratmıştır. Yani çocuk doğurma işini kendisine yüklediği gibi insanı yetiştirme işini de kendisine yüklemiştir. Kadın, bunu yaparken hiçbir sıkıntısı da olmayacaktır. Çünkü Allah, elbise, yiyecek, içecek ve mesken gibi kadının muhtaç olduğu her şeyi kocasına yüklemiş ve istikbalini garanti altına almıştır. Kadın, ana okulu olan evin muallimesidir. Söz ve davranışlarıyla çocuğa iyi veya kötü ahlâk telkin eden annedir. İyi yetişen insan, anasıyla öğünmeli ve kendisine dua etmelidir. Hz. Ömer'in hilâfeti zamanında birisi, oğlunu şikayet etmek için kendisine gidip oğlunun taşkınlık ve isyanını anlatıyor. Bunun üzerine Hâlife, onu huzuruna çağırtıyor ve ifadesini almadan onu azarlıyor. Bu sebeple oğul “Ey mü'minlerin emiri! Babanın da evlada karşı hiçbir sorumluluğu yok mudur?” “Vardır.” “Nedir?” “Annesini seçecek, kendisine güzel bir isim verecek ve Kur'ân-ı Kerîm'i öğretecektir.” “Babam bunlardan hiç birisini yapmadı, çünkü anam bir mecusinin zenci bir cariyesi idi. Adımda Cuala (Böcek) anlamında ve Kur'an-ı Kerîm'den bana bir tek harf de öğretmedi.” Bunu duyan Hz. Ömer, babaya dönüp dedi ki: “Sen oğlunun taşkınlık ve isyanını bana şikayet ediyorsun, ama sen ondan önce kendisine isyan ettin. O, sana kötülük etmeden evvel, sen kendisine kötülük ettin”. Bundan da anlaşıldığı gibi, çocukları yetiştirmek hususunda ananın büyük rolü vardır. O, evin direği ve neslin yetişmesi için en faal unsurdur. Ama bütün bunların yanında kadın, başka görevlerde de bulunabilir.
SORU: İslâm'ın kadına tanıdığı haklar ve bunların sürekliliği her asrı ve ülkeyi kapsamına alıcı nitelikte midir? Bize birkaç örnekle açıklar mısınız?
CEVAP: Birkaç husus müstesna, İslâm'ın erkeğe tanıdığı bütün haklan kadına da tanımıştır. Mesela öğrenim, öğretim, görev alma, çalışma, ticaret yapma, miras, seçme ve seçilme hakları gibi hakları erkeğe verdiği gibi kadına da vermiştir. Ama bütün bunların şartlan vardır. Bu şartlar dahilinde bunları yapabilir. Mesela hacca gitmek, büyük bir ibadettir. Kadın-zengin olursa bu ibadeti yapmak zorundadır. Yalnız koca veya velisinin beraberinde olması gerekir. Bunlardan birisi olmazsa emniyet meselesi için hacca gitmesi haramdır. Ancak Şafiî mezhebine göre yol emniyeti olduğu takdirde birkaç kadının refakatiyle hacca bir defaya mahsus gidebilir. Bunun gibi görev alırken, ticaret yaparken ve çalışırken İslâm'ın kabul etmediği halvetin olmaması gerekir. Kadının yabancı bir erkekle başbaşa kalması veya veli ya da kocası olmadan uzak bir yere gitmesi caiz değildir. Çünkü kadının, emniyet ve şerefi çok önemlidir; görev, ticaret ve benzeri şeylerden çok üstündür. Görüldüğü gibi böyle şartların koşulması yine kadının maslahatı içindir. İslâm'ın verdiği bu haklar, her yer ve zamanda geçerlidir. Yalnız kadın, zayıf olduğundan her asırda mağdur edilmiştir. Bu zamanda da hürriyet ve sanat perdesi altında daha fazla mağdur edilip aldatılmış ve yuvasından çıkarılmıştır. Özellikle ahlâk dışı ticaret yapanların ve menfi basının sermayesi durumuna düşürülmüştür.
SORU: Evlenme ve boşanma gibi konularda İslâm, kadına ne gibi haklar tanıyor?
CEVAP: Evlenme ve boşanma konusunda İslâm'ın kadına verdiği hakların özeti şöyledir Bir kadın baliğe ve âkile olunca, Hanefî mezhebine göre evlenmek hususunda hürdür; evlenir, evlenmez, kendisi bilir. Evlenmek isterse de istediği kimse ile evlenebilir. Ancak kendisine denk olamayan serseri bir kimse ile evlenmeye kalkışırsa velisi, onun maslahatına binaen işine müdahale edip engel olabilir. Baliğe ve akile olmazsa, kendisini seven ve ona şefkat eden velisi, maslahatının gereği ne ise onu yapmak zorundadır. Yalnız İslâm dinine göre boşanma hakkı kadına değil, erkeğe verilmiştir. Bunun sebebi yuva kurup mesken tutan, ev ile evlilik masrafını yapan ve mihir yükünün altına giren kadın değil, erkektir. Bunun için erkeğin aklı varsa ve çok mecbur olmazsa kolay kolay boşama cihetine gidemez, kurduğu yuvayı dağıtamaz. Bununla beraber,, Hanefî mezhebinde kadın evleneceği kimseden endişe ediyorsa, akit esnasında boşanma yetkisini alabilir. Yani nikâhım kıyarken Boşanma yetkisinin bende de olması şartıyla seninle evlendim dese ve koca olacak kimse aynı minval üzere kabul ederse nikâh sahih olur ve boşanma yetkisi erkeğin elinde olduğu gibi kadının elinde de olur.
SORU: İslâm, kadının eğitim ve öğretimi konularında nasıl bir yaklaşım içindedir?
CEVAP: İslâm dini, öğretim ve öğrenim hakkını erkeğe verdiği gibi kadına da vermiştir. İlim öğrenmek ve öğretmek her müslümana farzdır. Peygamber (sa.) Şifa ismindeki sahabî bir kadına buyurdu ki: "Ey Şifa, sen Hafsa'ya okuma yazmayı öğrettiğin gibi rukyet ennemli de öğret." Demek Hz. Hafza ve Hz. Şifa okur ve yazar idiler. İslâm tarihinde Alaeddin el-Semerkandî'nin kızı ve meşhur Bedayıussanayi kitabının sahibinin zevcesi, fakiha olan Patıma ve hem hadisci ve tarihçi olan Fahrünnisa Şehde gibi nice alimeler yetişmiştir ve alime olan kadınların başında şüphesiz Hz. Aişe geliyor. Bunun için kadının ilim ve irfan ile bezenmesi neslin, özellikle hem cinsinin yetişmesine ve kurtulmasına vesile olacaktır.
SORU: Kadın, erkeğin çalıştığı her alanda, her işte çalışabilir mi, İslâm bu konuda bir sınır çiziyor mu?
CEVAP: İslâm'a göre kadın, devlet başkanlığı gibi bir çok nazik görevlerin dışında her alanda çalışabilir. İslâm dini bunun için sınır getirmemiştir. Yalnız İslâm'ın getirdiği bir takım prensip ve ahlâk kavramları vardır, bunları bilip göz önünde bulundurmak ve onun ışığı altında bu işi değerlendirmek gerekir. Zaman elverişli olmadığı için onlardan söz etmeyeceğiz. Ama İslâm'a göre devlet başkanlığı gibi çok nazik görevleri yüklenemez. Peygamber (sa.) bununla ilgili şöyle buyurur: “Başına bir kadını emir olarak tayin eden topluluk, felah bulamaz.” Bunun için fıkıh kitaplarımız, hilâfetin şartlarından biri olarak hâlifenin erkek olmasıdır diye kaydediyorlar.
SORU: Bir çok ülkede kadınlar, erkekler karşısında haklarını almanın mücadelesini veriyor. İslâm'ın tanıdığı haklar açısından böyle bir şeye ihtiyaç var mı?
CEVAP: İslâm dini, kadının hakkını belirtmiştir. Kendisine tanınmış olan hakları alabilmek için mücadele vermekte dini bir sakınca yoktur.
Yorum Gönder